Yates öncelikle ekibin bir başka yeni ismi senarist Michael Goldenberg'ün yazdığı senaryo üzerinde çalıştı. “David Heyman bu işin bir parçası olmamı istediğinde büyük sevinç ve heyecan duydum” diyor Goldenberg ve ekliyor: “Bir Harry Potter filminde çalışmanın güzel yanı, onun sizden daha büyük bir şey olması; dolayısıyla, egonuzun yolunuza çıkması gibi bir şey söz konusu değil. Klişe olduğunu biliyorum, ama böylesine muazzam bir fenomene dönüşmüş bu şeyin parçası olmak ve beyaz perdeye aktarılmasında rol oynamak sihirli bir şeydi; kelimenin tam anlamıyla büyük bir sorumluluk hissettim. David Heyman bunu eğlenceli kıldı ki bir Harry Potter filmi de öyle olmalı; ve Jo (J.K. Rowling) da inanılmaz tatlıydı ve olabilecek en iyi filmi yapmamız için bize esneklik sağlamak konusunda son derece cömertti. David Yates hikayenin her anını gerçekliğe dayandırmaya kararlıydı. Bence sihirli olan bir şeyi daha da sihirli kılan buydu”.
Bakanlık Duruşmaları
Yine de, Harry'nin Voldemort'la savaşmayı düşünebilmesinden önce, tekrar Hogwarts'a kabul edilme sorununu çözmesi gerekmektedir. Harry, Sihir Bakanlığı'ndaki duruşmada davranışlarını savunmak zorundadır. Yapım tasarımcısı Stuart Craig, Bakanlığın büyük holünün dekorunu, “Fudge'ın Sovyet tarzı propaganda posteri” olarak tanımlıyor.

Tasarımcı, Bakanlığın, insanların ve büyücüler tarafından gönderilen memoların koridorlarda uçuştuğu bir yer olmasına karşın, “aynı zamanda bürokratik bir yer” olduğunu da söylüyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “İngiltere'de, hükümet binaları genellikle 19. yüzyıl Viktorya tarzıdır ve dekorasyonları çok güzeldir. Bakanlık yer altında olduğu için, yaptığımız ilk şeylerden biri Londra'nın en eski metro istasyonlarını ziyaret etmekti; bunların bir çoğunda dekoratif seramik fayanslar abartılı biçimde kullanılmıştı. Karışıma bunu da ekledikten sonra, tünelli bir yeraltı dünyası hazırladık, çünkü tünelsiz bir yeraltı yapısı olmazdı, ve cilalı siyah seramik fayansla dekorasyonu tamamladık; görsel açısından oldukça ilginç bir yer oldu. Öte yandan, bu dekorasyon (görüntü yönetmeni) Slawomir Idziak için tam bir meydan okumaydı çünkü fayanslar ışığı fazlasıyla yansıtıyordu”.

Harry Potter filmleri için bugüne kadar inşa edilmiş en büyük set olan Bakanlık holü 76 metre uzunluğunda ve 36 metre eninde. Burayı kaplamak için her biri tek tek yerleştirilen 30.000 fayans kullanıldı. Öte yandan beyaz perdede, hol, görsel efektler sayesinde, olduğundan daha büyük görünecek.
Harry, Bakanlığa, Bayan Weasley eşliğinde, misafir kapısından girer. Londra'nın merkezindeki bu kapı çok geçerli nedenlerden ötürü sıradan bir telefon kulübesi şeklindedir. “Sihir Bakanlığı'nı Muggle'ların bakanlıklarının altına yerleştirmenin eğlenceli olacağını düşündük; bu yüzden, telefon kulübesini Savunma Bakanlığı'nın çok yakınındaki bir kaldırıma kurduk. Dolayısıyla, Muggle'lar bilmese de, İngiliz Savunma Bakanlığı'nın altında Sihir Bakanlığı uzanıyor” diyor Craig gülümseyerek.
Yates ise bu konuda şunları söylüyor: “Harry Potter'ın en eğlenceli öğelerinden biri, büyü dünyasının bizim Muggle dünyamızla yan yana var olması. Bazen yanımızdaki ev ya da ayaklarımızın altında, ama tabi eğer bakmak için vakit ayırırsanız. Aslında, iki dünya çoğu zaman biz fark etmeden birbirine dokunuyor”.
Harry'nin duruşmasında, Dumbledore ve sıradışı bir görgü tanığı sayesinde, işler Fudge'ın planladığı gibi gitmez. Harry hakkındaki tüm suçlamalar düşer, ama Harry duruşmadan sonra Dumbledore'la konuşmaya çalıştığında, bu çok sevdiği akıl hocası, göz temasında bile bulunmaktan kaçınarak hızla Harry'nin yanından uzaklaşır.
Albus Dumbledore rolünü bir kez daha üstlenen Michael Gambon bu konuda şunları söylüyor: “Harry, Dumbledore'u kendi güvenli limanı olarak görüyor, ama bu filmde güvenli limanında da suların biraz çalkantılı olduğuna tanık oluyor. Dumbledore'un gücü ciddi anlamda tehdit altında, ama bu durum onu daha insani kılar, öyle değil mi? Bu sayede karakterin farklı bir katmanını daha ortaya çıkarma imkanı bulmak ilginç bir deneyimdi”.
Hâlâ Dumbledore'un soğuk tavırlarının etkisinden kurtulamamış olan Harry, Hogwarts'a geri döner. Ama onu ve sınıf arkadaşlarını bekleyen sınav, bugüne dek gördükleri hiçbir şeye benzemeyecektir.
Pembe Artık Yeni Siyah
Hogwarts'a dönüşünde, Harry hem şüpheli bakışlar, hem de The Daily Prophet gazetesinin Harry'nin soyadını Potter'dan “Plotter”a (entrikacı) çevirerek attığı başlık ve Lord Voldemort'un dönüşüyle ilgili yalan söylediği suçlamasıyla karşılaşır. Kendini yalnız ve dışlanmış hisseden Harry, Ron ve Hermione'nin yardım ve destek önerilerine bile ayak diretir çünkü yaşadıklarını kimsenin anlayamayacağını düşünmektedir, en yakın arkadaşlarının bile.
Daniel Radcliffe bu durum için şunları söylüyor: “Belki kendini biraz şehit gibi hissediyor ama bence Harry'yi ilgi çekici şeylerden biri bu; mükemmel değil. Kusurları olan bir karakter; onu böylesine insani bir karakter yapan da bu. Gerçekten iyi biri, ama çoğu kez kendinden emin olamıyor ki bir çok insan bununla özdeşleşecektir”.
Yates, “Bu, Harry'nin hayatında ilginç bir dönem çünkü Sihir Bakanlığı'nın gazetesi `The Daily Prophet'ta yerden yere vuruluyor. İnsanlar da okuduklarına inanmaya başlıyorlar. Bu yüzden, Hogwarts'a döndüğünde, Harry orasını daha önceki yıllarda olduğu kadar aşina ve güvenli hissetmiyor. Kendini dışlanmış hissediyor. Şimdi böyle kalmaya devam etmek ile okul yıllarında pek çok şeyi atlatmasına yardımcı olan dostlarına sıkı sıkıya sarılmak arasında karar vermesi gerekiyor. Her iki yöne de kayabileceğini düşündüğünüz anlar oluyor; zaten hikayenin duygusal merkezini de, özellikle de Harry için, bu oluşturuyor” diyor.

Yönetmen açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Oyuncu olarak Dan açısından da ilginç bir yolculuktu çünkü karakteri için karmaşık bir oyunculuk gerekiyordu. Dan'in harika yönlerinden biri korkusuz ve çok kararlı oluşu. Tekrar üzerine tekrar aldığımız sahneler vardı ve her seferinde daha iyisini yapmak için gözlerindeki kararlılığı görebiliyordum. Onun bu yönünü çok seviyorum; mutlaka, ortaya koyabileceği en iyi performansa ulaşmak istiyor”.
Hogwarts'ta yeni okul yılının başında öğretmen kadrosunda yeni bir isim var: Yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeni Profesör Dolores Umbridge. Ödüllü aktris Imelda Staunton'ın canlandırdığı Profesör Umbridge baştan aşağı pembeler giyen, yüzünde önceden çalışılmış bir tebessüm bulunan ve gerçek kişiliğini örten tatlı bir ses tonuna sahip bir kadındır.
Yates, “Fudge, koltuğunda gözü olduğuna inandığı Dumbledore konusunda paranoyak düşünceler beslemekte; bu yüzden, en güvendiği komutanlarından biri olan Dolores Umbridge'i kendi gözleri ve kulakları olması için Hogwarts'a yerleştiriyor. Umbridge görevinin oradaki tüm gereksiz kişileri ayak altından çekip, Hogwarts'ı çok düzgün ve geleneksel bir öğretim yuvası hâline getirmek, ve öğrencilerin Bakanlığın öngördüğü çerçeve içinde kalmalarını sağlamak olduğuna karar veriyor ki bunun sonucunda korkunç bir değerler çatışması ortaya çıkıyor” diyor.
Barron da bu görüşü paylaşıyor: “O kesinlikle kuzu postu giymiş bir kurt. Göründüğü kadar `pembe' olmaktan çok uzak. Bence Fudge onu oraya göndererek ne yaptığının pek farkında değil. Umbrigde'in gerçekten neler yapabileceğini Bakan'ın bildiğinden emin değilim”.
David Heyman'ın görüşleri ise şöyle: “Her şey kontrol altında olmalı, düzen çok çok önemli. Neyin nasıl olması gerektiğine dair neredeyse faşist görüşlerinin dışında kalan her şey onun dünyasında var olma şansına asla sahip değil. Öğrencilerinin beyinlerinin ilhamla değil, Bakanlığın fikir ve görüşleriyle doldurulması gerektiğine inanıyor”.


Hogwarts öğrencileri Dolores Umbridge'in gözlerini diktiği tek hedef değildirler. Öğretmenler de onun utanç verici saldırılarından paylarını alırlar. Emma Thompson'ın canlandırdığı Kehanet öğretmeni Sybill Trelawney, Umbridge'in onu bir an bile düşünmeden işten çıkaracağını öngöremez; Warwick Davis'in canlandırdığı Büyü öğretmeni Flitwick de Umbridge'in standartlarının altında kalır. Alan Rickman'ın canlandırdığı Profesör Severus Snape ve Maggie Smith'in canlandırdığı Profesör Minerva McGonagall gibi en saygın öğretmenler bile pembe giysili Baş Teftişçiye söz geçiremezler. Umbridge'in acımasız iktidar uygulamalarından herkes nasibini alır. Hatta Müdür Albus Dumbledore bile.
Heyman, “Umbridge'in esas amacı Dumbledore'un kuyusunu kazmak ve Bakanlık adına okulun kontrolünü ele geçirmek. Hiçbir şey onun yoluna çıkmamalı. Ve Imelda bu rolü gülümseyerek oynadı” diyor.
Staunton ise bu konuda şu yorumu yapıyor: “Öyle pek çok insan var. Dıştan bakıldığında sevimliler ama yüzeyin altında pek çok şey olup bitiyor. Böyle bir rolü üstlenmek çok hoştu. Dolores'in yanlış bir şey yaptığını düşündüğüne bir an olsun inanmıyorum. En iyi olanı yaptığına inanıyor. Elbette bu tür insanlar her zaman en korkutucu olanlarıdır çünkü diğer tarafın bakış açısını görmezler. Taviz yoktur”.
“Imelda, karakteri yedi yuttu” diyor Yates ve ekliyor: “Müthiş bir komedi zamanlaması olan, inanılmaz yetenekli bir aktris. Umbridge'i asla karikatürize etmeden gerçekten karmaşık bir kadın yapmayı başardı”.
Karakterin kitapta tanımlandığı şekle bakarak, Staunton, kendisine Umbridge rolü verilmesine alınabilirdi. “Kitapta çok çirkin ve kurbağa suratlı biri olarak betimleniyordu; dolayısıyla, insanlar bana `Bu rolde harika olacaksın' dediklerinde', ben de `Öyle mi, çok teşekkür ederim' yanıtını veriyordum” diyor aktris gülerek ve ekliyor: “Ama bu rolün bana teklif edilmesi harika bir şeydi çünkü bu rol bir mücevherdi ve o dünyanın bir parçası olmak da cennette olmak gibiydi… bu arada, 12 yaşındaki kızımın gözünde statümün yükseldiğini de eklemeliyim”.
Staunton, karakterinin görünümünü belirlemek için kostüm tasarımcısı Jany Temime'le de yakın bir çalışma içine girdi. Aktris bu konuda, “Pek de hoş biri olmayan, biraz yuvarlak bir karakter olan bu kadını yaratmak çok eğlenceliydi. Çok sivri yanlarının olmasını istemedim. Yumuşak ve sıcak biri gibi görünmesi önemliydi ama tabi ne yumuşaktı ne de sıcak”.
Umbridge'in yumuşaklığını fiziksel olarak da desteklemek için, Temime, “Gerçekte çok zayıf olduğu için Imelda'nın giysilerini bol vatkayla destekledik” diyor. Tasarımcı, ayrıca, Umbridge'e yumuşaklık ve sıcaklık havası vermek için, kostümlerinde yumuşak ve tüylü kumaşlar kullandı.
Öte yandan, kostümlerin rengini kitap belirledi: Pembe, daha pembe ve en pembe. “Onu her görüşümüzde farklı bir pembe tonunda” diyor Temime ve ekliyor: “Güç kazandıkça, renk daha da güçleniyor ve koyulaşıyor, ta ki kıyafetleri en koyu kiraz tonuna ulaşana dek”.
Bu renk şeması, Umbridge'in ofisine de taşındı. Stuart Craig ve ekibi burayı pembenin tonlarında dekore etti ve danteller, kadife ve küçük süs eşyaları kullandılar. Mobilyalarda Fransız tarzını tercih ettiler. Craig mobilyanın, sahibinin gerçek kimliği hakkında belirgin ipuçları veren bu tarzı için, “kıvrımlı ama belli bir keskinliğe de sahip” diyor. Ofisteki en belirgin özellik, duvarlardaki üzerinde yavru kedi resmi bulunan 200 tabak. Bu kediciklerin bazıları ise sesli ve hareketli.
Umbridge'in ders yaptığı sınıf ise, aksine, çok ciddi. Bu durum öğretmenin, öğrencileri son derece kısıtlayan, hatta onlara verdiği tedavi ders kitaplarına da yansıyan ders verme stiliyle de uyumlu. Rupert Grint bu konuda, “Umbridge'in bir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma hocası için çok tuhaf bir öğretme tekniği var. İlerlemenin teşvik edilmemesi gerektiğine ve bizlerin pratik yapmaktansa teori öğrenmemiz gerektiğine inanıyor ki bir büyü okulu için bu çok komik”.
Emma Watson da aynı görüşü benimsiyor: “Bunlar gerçekten Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersleri değil çünkü öğrencilerin sihir kullanılmasına izin verilmiyor. Hermione gibi istekli bir öğrenci için, bu durum suratına tokat yemekten farksız. Orada öğlece oturup aptal muamelesi görmeye katlanamıyor; kan beynine sıçrıyor çünkü öğrenmek onun için her şey demek. Harry, Ron ve Hermione için her zaman güvenli ve istikrarlı bir yer olan Hogwarts, ilk kez güvenli değil. Korkutucu ve tehlikeli”.

Tehlikeli çünkü öğrenciler savaşmaya ve kendilerini savunmaya hazırlanmıyorlar… özellikle de Karanlık Lord'un tekrar ortaya çıktığı bir dünyada.
Savaş Safları
Lider olarak yeni bulduğu özgüvene ve öğretmeni Umbridge'e meydan okumasına karşın, Harry hâlâ kabuslar görmektedir. Daha da korkutucu olan, artık kabuslarının gerçek olayların habercisi olmasıdır. Ama Dumbledore'u esas endişelendiren, Harry'nin kabuslarının sadece rüyadan ibaret olmayıp, Voldemort'un Harry'nin zihnini kendisine karşı kullanma araçları olma ihtimalidir. Dumbledore, Profesör Snape'i Harry'ye Zihinbend Sanatı'nı öğretmekle görevlendirir. Harry, bu sayede, beynine girmeye çalıştığında Karanlık Lord'un çabalarına karşı koyabilecektir. Bu dersler Harry'nin de Snape'in de tahmin etmediği şekilde acı verici ve aydınlatıcıdır, ama bir fayda sağlamazlar çünkü Voldemort'un zihni genç büyücü için fazla güçlüdür.

Harry korkunç bir kabustan uyanır. Duruşma için Bakanlığa gittiğinde gördüğünü hatırladığı bir kapının ardından Sirius'a saldırıldığını görmüştür. Aslında kabusun onu Bakanlığa çekmek için kullanılan bir tuzak olma ihtimalinin farkındadır ama bu riski göze alacaktır. Sirius artık onun tek ailesidir.
Harry oraya yalnız gitmeyecektir. İlk baştaki itirazlarına rağmen, Dumbledore'un Ordusu'ndan beş cesur arkadaşı ona katılır: Hermione, Ron, Neville, Luna ve Weasley kardeşlerin en küçüğü Ginny. Eğer Harry, Sirius'ı kurtarmak için her şeyi tehlikeye atmak istiyorsa, onlar da arkadaşlarının yanında olmak için her şeyi tehlikeye atmaya razıdırlar.

Sihir Bakanlığı'ndaki Gizem Departmanı'na vardıklarında, altı genç büyücü Kehanet Salonu'na yönelirler. Burası görünüşe göre her biri birer cam küreye konmuş ve sonra da sıra sıra uzanan raflarda dosyalanmış sayısız kehanetle dolu, uçsuz bucaksız bir odadır. Stuart Craig orijinal planlarının “gerçekten 15.000 cam küre yaptırıp bunları cam raflara yerleştirmek” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Orası toz ve örümcek ağlarıyla kaplı kristal bir saray gibi görünecekti. Ama sonra, rafların kırılması durumunda, çekim için tek bir şansımız olacağını fark ettik. Rafların yenisini hazırlatmak ve küreleri yerleştirmek haftalar sürerdi”. Pratik olma düşüncesi ağır bastı ve tüm sekans yeşil perde önünde çekildi. Böylece Kehanet Salonu, bir Harry Potter filminde tamamen bilgisayarda yaratılmış ilk set oldu.

Harry, birden bire Kehanet Salonu'nu daha önce gördüğünü hatırlar, ama numaralandırılmış raflar arasında gezdikleri sırada esas büyük keşfi yapan kişi Neville olur: Cam kürelerden birinin üzerinde Harry Potter yazdığını görür.
Kehanetin, kendisi ile Lord Voldemort arasındaki bağlantının anahtarı olduğunu bilmeyen Harry küreyi eline alır… ve tuzak kendini gösterir. Başlarında hain Lucius Malfoy'un yer aldığı Ölü Yiyen'ler genç büyücülerin etrafını kuşatır. Lucius rolünü bir kez daha üstlenen aktör Jason Isaacs, “O anda, Lucius'ın medeniyet maskesi sonsuza dek düşüyor. Savaş safları belirleniyor ve o noktadan sonra hangi tarafta olduğunu anlamamak mümkün değil” diyor.

Lucius'ın müttefiklerinden olan, Sirius'ın sadist kuzeni Bellatrix Lestrange, Azkaban Hapishanesi'nden yeni kaçmıştır ve Karanlık Lord'un sadık bir yandaşıdır. Neville'in anne babasına, Sirius'ın “ölümden beter” şeklinde nitelediği Kadavra Laneti'ni yapıp akıllarını yitirmelerine neden olan odur. Lestrange'ın ortaya çıkışı Neville'e orada olmak için yeni bir neden verir. Neville rolünü tüm Harry Potter filmlerinde üstlenen aktör Matthew Lewis bu konuda şu yorumu yapıyor: “Neville kendisinin bile sandığından daha cesur olduğunu fark ediyor. Bu karakteri, dövüşebileceğini, hele hele Ölü Yiyenlere karşı savaşacağını asla düşünemeyeceğiniz bir çocuktan, ailesinin intikamını almak için mücadele edecek bir adama dönüştürmek tek kelimeyle inanılmazdı”.

Harry Potter kadrosuna ilk kez katılan Helena Bonham Carter, kötü kalpli Bellatrix Lestrange rolünü üstlenmekten büyük keyif aldığını söylüyor. “Biri size Harry Potter filminde yer alma teklifi getirirse, kabul etmek zorundasınız. Bu rolde gerçekten çok eğlendim. Bellatrix'nin kişilik bozukluğu olduğuna hiç kuşku yok” diyor aktris gülerek ve ekliyor: “Aslında kötü olmaktan zevk alıyor. Bence Lord Voldemort'a aşık; onun için 14 yıl hapis yatmaya gönüllü olmuş bir kadın. Şimdi hapisten çıktı ve eskisinden daha da fanatik”.
Altı genç büyücü canlarıyla başlarıyla savaşır, değnekleriyle henüz yeni öğrendikleri büyüleri yapmaya çalışırlar. Ama daha deneyimli Ölü Yiyen'lere rakip olmaları mümkün değildir. Gençler tam ölümün eşiğine geldiklerinde, Zümrüdüanka Yoldaşlığı içeri dalar. Lider konumundaki Sirius Black, Malfoy'a, “Vaftiz oğlumdan uzak dur!” diye emreder.
Savaş başlar. Tehlikeye rağmen, hatta belki de o yüzden, Sirius bundan keyif alıyor gibi görünmektedir. Gary Oldman bu konuda, “Sirius önce 12 yıl hapis yattığı sonra da Grimmauld Meydanı'nda saklandığı için çok sıkılmış durumda. Ellerini kirletmek için sabırsızlanıyor ve şimdi bu fırsatı yakalıyor. Tıpkı eski günlerdeki gibi” diyor.
Senarist Michael Goldenberg Zümrüdüanka Yoldaşlığı ile Ölü Yiyen'ler arasındaki kilit öneme sahip savaşı senaryoya aktarmanın kendisi için en zorlu görev olduğunu belirtiyor: “Kitapta olan şeyin özünü yakalamak ve bunu beyaz perdeye aktarmak çok hassas bir denge kurmayı gerektiriyordu. Tehlike unsurunun gerçekten hissedilmesini istedik; yani herkesin başına her şey gelebilirdi ve herkes yaşayabilir ya da ölebilirdi. İzleyicileri koltuk kollarına yapıştıran şey budur”.
Savaş sekansını sahnelemek için, David Yates, koreograf Paul Harris'ten, eskrimi andıran bir değnek-değneğe dövüş tasarlamasını istedi. “David benden, değneklerle savaşmanın kurallarını oluşturmamı istedi; bu daha önceki filmlerde olmayan bir şeydi” diyor Harris ve ekliyor: “Büyünün yapılabilmesi için belli bir hareket yelpazesi ve pozisyonlar belirlememi istedi, ama bunların tamamen Harry Potter dünyasına özgü olması gerekiyordu”.
Harris temel hareket yelpazesini belirlemenin yanı sıra, oyuncularla çalışarak onların bireysel tarzlarını da oluşturdu. Bu konuda, “Örneğin, Jason Isaacs'in çok resmi ve yalın bir stili var; oysa Gary Oldman'ınki çok daha `sokak' tarzı ki bu onun karakterine çok uygun” diyor.
Savaş hararetlenince, zaferler ve trajediler de yaşanır ve tüm bunlar Albus Dumbledore ile Lord Voldemort arasındaki büyük gösteriyi hazırlar. “Voldemort ile Dumbledore arasındaki savaşın destansı ve organik olması gerekiyordu. İzleyicilerin kendilerini savaşın ortasındaymış gibi hissetmelerini istedim; bu yüzden, mümkün olduğu ölçüde el kameraları kullanmaya çalıştık” diyor Yates.
Bunun iki güçlü büyücü arasında geçen bir savaş olduğu gerçeğini aklından çıkarmayan görsel efekt amiri Tim Burke, şunu ekliyor: “David Yates her şeyi, ateş, su, kum gibi temel elementler düzeyinde tutulmasını teklif etti... Bu hem çok mantıklı hem de şaşırtıcı ölçüde çarpıcıydı”.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Finalde Dumbledore ile Voldemort arasındaki büyük savaş şu ana kadarki beş hikayenin de finalini oluşturuyor. Harry'nin merkezinde yer aldığı, iyi ile kötü arasındaki bu savaşı en görkemli şekilde sunabilmeliydik”.
“Sonuç olarak uğruna savaştıkları şey Harry'nin ruhu” diyerek yönetmeni onaylayan David Heyman, şöyle devam ediyor: “Tüm bunların ortasında, hikayenin başında arkadaşlarının arasında bile kendini tamamen dışlanmış ve yalnız hisseden Harry, nihayet hayatındaki insanlar tarafından kendisine paha biçilmez ve yeri doldurulamaz bir hediye verildiğini görüyor”.
Daniel Radcliffe ise, “Harry fark ediyor ki Voldemort'un yandaşları ve gücü olsa da, sonuçta Harry'nin sahip olduğu şeye asla sahip olamayacak. Bu, arkadaşlarının gerçek ve koşulsuz sadakati” diyor.
Heyman aktörün sözlerine şunu ekliyor: “Harry'ye annesi ve arkadaşları tarafından verilen, Voldemort'un asla sahip olamayacağı bir şey var: Sevgi”.
Yates sözlerini şöyle noktalıyor: “`Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı' bazı karmaşık ve uğraş gerektiren temaları ele alıyor, ama bence en çarpıcı yanı arkadaşlığın gücü ve sadakati”.